![]()
Fulya KILIÇLI
fulyakilicli@gmail.com
Miraç Kandiliniz Kutlu Olsun
25/05/2014
Miraç; yükseğe çıkmak manasında olan “uruc” sözcüğünden türetilmiş olup merdiven
anlamına gelmektedir. Allah’ın emriyle Peygamber Efendimiz (SAS)’in rûhen ve
bedenen, Mekke’deki Mescid–i Haram’dan Kudüs’teki Mescid–i Aksa’ya (Beytü’l–Makdis)
kadar yapmış olduğu gece yolculuğuna denir. Recep ayının 27'sine rastlayan Miraç gecesi Peygamber Efendimizin mucizelerinden biri olup o gece 5 vakit
namaz farz kılınmıştır. Miraçta Peygamberimize üç şey verilmiştir. *Beş vakit namaz, *Âmenerresûlü
olarak bilinen Bakara Suresinin son iki
ayeti, *Ümmetinden,
Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmadan ölen kimselerin günahlarının bağışlanacağı ve
cennete girebileceği müjdesi. Rabbimizin
affından ve merhametinden yararlanabileceğimiz bir kandil geçirmek dileğiyle, İslam
Aleminin “Miraç
Kandilini” kutluyor, makalemi yaşanmış güzel bir hikaye
ile bitirmek istiyorum. Padişahın İşi
Ne? Bir gün 3. Murat
bir rüya görür. Rüyanın etkisiyle fırlar, kalkar yatağından. Odasından
ayrıldığında tüm devlet adamlarını yanına çağırtır. Hepsine derviş yani sivil
kıyafetler giymesini ve biraz dışarı çıkıp halkın ne yaptığını ne ettiğini hep
beraber gözlemleyeceklerini söyler. Tabi bu sırada asker ve devlet adamlarına
rüyasında neler gördüğünü söylemez. Neyse tam kadro, aralarında mesafe çıkarlar
karışırlar halkın arasına. Devlet adamları padişahın arkasından giderlerken
bakarlar ki padişah sanki bir sokak bir yol arıyor. Görünen o ki padişah hâlâ
gördüğü rüyanın tesirindedir ve gideceği yeri iyi bilir. Seri ve kararlı
adımlarla Beyazıt'a çıkar, döner Vefa'ya. Zeyrek'ten aşağılara sallanır.
Unkapanı civarlarında soluklanır. Etrafına daha bir dikkatli bakınır. İşte tam
o sıra, orta yerde yatan bir ceset gözlerine çarpar. Sorarlar “Kimdir bu?”
Mahalleli ağız birliği etmişçesine cevap verir, “Aman hocam, hiç sorup
soruşturmayın ayyaşın, ipsizin biridir!” Padişah, “Nereden
biliyorsunuz, böyle bir adam olduğunu?” “Yıkayıp, namazını kılıp, gömsenize”
der. Kalabalıktan az biraz homurdanma yükselir, ölüden haz etmedikleri her
hallerinden bellidir: “Hoca, hoca 40 yıllık komşumuzu, bilmeyecek miyiz yani?” derler.
Padişah içlerinden birini çağırır. Yardım etmesini söyler. Fakat adam, normal
vatandaş kılığına giren padişaha, “Beyim bırak onu yatsın, sen bilmezsin. Onu ne
zaman görsem elinde bir sürü içki şişesiyle evine giderdi. Ondan hayır mı
beklenir” der. Padişah başkasını çağırır o da: “Bırak onu kardeşim bırak. Sana
bir şey söyleyeyim. Ben onu ne zaman görsem, evine hep kötü kadınları alırdı,
bırak” der. O sırada yavaş yavaş dağılan ahaliden biri, yerde yatan zatın
hikâyesini anlatır. “Aslında iyi bir zanaatkârdır” diye başlar söze: “Azaplar
Çarşısı’nda çalışır, nalının hasını yapardı. Ancak, burada sesi kısılır.
“Anlatmaya devam et!” der Padişah, “Ancak, kazandığını içkiye, fuhuşa harcardı.
Evine her gün şişe şişe şarap getirdiğini bir ben değil, bütün mahalleli
bilirdi. Sonra kötü yola düşmüş ne kadar kadın varsa hanesine toplardı. Tövbe
tövbe” diye tamamlar cümlelerini. Padişah dayanamaz yine birini çağırır, tabi
ki iyice şaşkına dönmüştür. Çağırdığı kişi: “Yaa bırak onu be ağam. Ben onu bir
kez olsun camide görmedim” der. Bu pis adamı, camide bir kere gören olmuş mu?”
Ahali, fikriyatını dile getirmiş, ölüyü sokağın başında bırakıp gitmiştir.
Sadrazam da bu yerden uzaklaşmak için bir iki adım atma düşüncesine kapılmıştır
ki Padişahın “Nereye?” ikazı ile sarsılır. “Halk bu çekip gider. Kimseye de bir şey
diyemem. Ama biz herkes gibi gidemeyiz. Burada yatan adam şöyle ya da böyle
tebaamızdandır. Defnini bizim yapmamız icap eder” der. Sadrazam,
saraydan hoca yollamakla bu vebalden kalkacaklarını dile getirir. Ancak Sultan
Murad, rüyanın esrarındadır. Onu yatağından kaldırıp; halkın içine karıştıran
ve dahi bu sokağa getiren her ne ise onu bulmanın, çözmenin peşindedir.
Padişah, “Haydi!” der Sadrazama: “Yüklen de şu mevtayı önce yoldan kaldıralım.”
Emre birazcık diretir gibi olan Sadrazam, çaresiz omuz verir. Mahalle mescidinin
gasilhanesine bir an önce gitmenin derdindedir. Ama Sultan buna da razı olmaz.
“Sen vefat ettiğinde cenazenin nereden kaldırılmasını isterdin?” diye manalı
bir soru yöneltir ona. “Ayasofya’dan, Süleymaniye ya da Fatih’ten isterdim
Hünkârım.” diye cevap verir Sadrazam. Padişah, yakın olması hasebiyle, Fatih
Camii’ni uygun görür. Camiye gelinir, Veziriazam bir kefen bulur. Padişah
ölüyü bir güzel yıkar. Ve musalla taşına konur mahallelinin nalıncı
babası. Lakin vakit namazına daha vardır. Sadrazam, “Sultanım, rahmetlinin eşi,
çoluğu çocuğu vardır belki.” diye beyanda bulunur. Padişah sözün doğru olduğunu
tasdik ettikten sonra yeniden mahalleye dönerek sorup soruşturduktan sonra
nalıncının evine giderler. Kapıyı yaşlı bir kadın açar. Sultanın anlattıklarını
büyük bir teslimiyet içinde dinler ve “Hakkını helal et evladım. Belli ki
yorulmuşsun” der. Konuşma sırası, beyinin hayatını anlatma sırası bu
defa cefakâr, vefakâr kadındadır: “Bizim efendi, akşama kadar nalın yapardı. Aman
birinin elinde şarap şişesi görmesin, hemen elinde avcunda ne var yok satar,
gider o şarap şişesini adamdan satın alırdı. Böyle şişeleri eve getirir, sonra
da helaya dökerdi.” Sultan, şaşkınlık içindedir. Kadın konuşmaya devam
eder: “Malum kadınların olduğu yerlere de gider, paralarını verdikten sonra
evimize getirirdi. Onlara yaptıkları işin kötü olduğunu ve bazı dini hikayeler anlatırdı.
Ben de o kadınlara İlmihal okurdum.” Padişahın kafasındaki kuşkular bir bir
ortadan kalkmaktadır. “Halk, eşini hiç camide görmezmiş, doğru mudur?” diye
sorar. Kadın, ‘doğru’ manasında başını sallar. “Ama işin aslı, milletin ne
düşündüğü umurunda değildi. O buradaki camilere pek gitmez ve bana hep ''Ben
öyle bir imamın arkasında namaz kılmalıyım ki KABE gözümün önüne gelsin''
derdi ve uzak uzak camilere bu yüzden giderdi. Hatta bir gün, “Bak
bey, senin bu hallerini kimseler anlamaz, inan olsun cenazen ortada kalacak”
dedim diye hem ağlar hem konuşur. “Seni kim yıkasın, cenazeni kim kaldırsın a
bey? der dururdum” diye yeniden söylenmeye başlar. Ardından kocasının verdiği
cevabı aktarır: “Allah büyüktür hatun. Hem padişahın işi ne?” derdi. Bunu duyan
padişah bundan çok etkilenir ve cenazesini bizzat kaldırarak şanlı bir cenaze
namazı kılarlar. Rahmet ile o kişi ALLAH'ın huzuruna gönderilir. |
Yorumlar |
26/05/2014 23:36
Mükemmel ve ibretlik bir hikâye. İş, görünenin arkasındaki görünmeyeni görebilmek… Tüm İslam aleminin Miraç Kandili mübarek olsun.
Ferda ÇUKUR |
Yazarın diğer yazıları |
Ne Ekersek Onu Biçeriz - 08/11/2014 |
Ne Ekersek Onu Biçeriz |
Cumhuriyet Bayramı ve Bir Anı - 29/10/2014 |
Cumhuriyet Bayramı ve Bir Anı |
Kurban Bayramınız Kutlu Olsun - 04/10/2014 |
Kurban Bayramınız Kutlu Olsun |
Öğrencilerimizin Dikkatine - 26/09/2014 |
Öğrencilerimizin Dikkatine |
Keçiboynuzunun Sağlık Açısından Önemi - 06/09/2014 |
Keçiboynuzunun Sağlık Açısından Önemi |
30 Ağustos Zafer Bayramı - 30/08/2014 |
30 Ağustos Zafer Bayramı |
Yazım Hataları - 21/08/2014 |
Yazım Hataları |
Bayramınız Kutlu Olsun - 28/07/2014 |
Bayramınız Kutlu Olsun |
Kadir Gecesi - 23/07/2014 |
Kadir Gecesi |
![]() |